Bürokrasinin sonu mu? Weber, Milei ve yapay zeka çağında devletin geleceği

11 Mar 2025
·
⌛️ mIn read
Vorga Can

Kutsal imparatorluklar birbiri ardına yıkılıyor. Gücünü gelenekten alan soylular tahtlarından iniyor. Emeği organize eden burjuva yükseliyor. Moskova’dan Londra’ya, İstanbul’dan Paris’e modern devletin ayak sesleri duyuluyor. Bu modern devletin kalbinde, Max Weber’in tanımladığı bürokratik yapı yatıyor. Geleneksel devlet modellerinden farklı olarak modern devlet; rasyonelleşmiş yönetim organları, düzenli bir hiyerarşi ve yazılı kurallara bağlı profesyonel yöneticiler tarafından idare ediliyor. Savaşlar, devrimler ve ekonomik krizler eşliğinde, 20. yüzyılda modern devlet modeli küresel bir standart hâline geliyor. Ancak 21. yüzyılın ilk yıllarında yükselen uluslararası ticaret ve devletler arası iş birliği, “Acaba modern devletlerin de ötesine mi geçiyoruz?” sorusunu gündeme getiriyor. Fakat ilerleyen yıllar bunun tam olarak böyle olmadığını gösteriyor. Bugün Javier Milei, Donald Trump ve onların müttefikleri, bürokrasiyi devlete musallat olmuş bir asalak olarak tanımlıyor. Küçük devlet, büyük özgürlük sloganlarıyla devlet mekanizmasını parçalara ayırıyorlar. Peki, Weber’in devlet modeli bu saldırılara karşı dayanabilir mi? Teknoloji, özellikle yapay zekâ ve büyük veri, bürokrasiyi gereksiz hâle mi getiriyor, yoksa sadece liberteryen çığlıklar mı duyuyoruz? Weber yanılıyor mu?

Weber’in argümanı açık. Modern devlet, rasyonel bürokrasinin varlığına yaslanır. Bürokrasi; ahbap-çavuş ilişkilerinden azade, uzmanlığa ve liyakate dayanan hiyerarşik bir yapıdır. Erfurt’lu düşünür; kralların, diktatörlerin ve hatta karizmatik liderlerin gelip geçici, bürokrasinin ise kalıcı olduğunu savunmuştur. Devlet memurları, derebeylik veya tımar sistemlerinde olduğu gibi yönettikleri kaynaklar üzerinde sınırlı dahi olsa özel mülkiyet hakkına sahip değildir. Klasik dönemde Osmanlı’nın Diyarbekir sancağını yöneten bir beylerbeyinin; idari, askerî, malî ve adlî geniş yetkileri olduğunu biliyoruz. Gerileme dönemi öncesi Osmanlı’nın Avrupa’ya kıyasla daha kuvvetli bir merkezi yönetime sahip olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla Diyarbekir valisinin yetkileri, Avrupalı meslektaşlarıyla karşılaştırıldığında son derece kısıtlı olacaktır. Ancak şunu kabul etmeliyiz ki günümüzde Diyarbakır’da faaliyet gösteren bir vali ve/veya belediye başkanının yetkileriyle kıyaslandığında beylerbeyinin oldukça etkin olduğu görülecektir.

Dönemler farklı. Teknolojik ve lojistik gelişmeler, yönetim ihtiyaçlarını ve politikaları doğal olarak etkiliyor, güç ilişkilerinin doğasını değiştiriyor. Yıllar yılları kovalıyor. Avrupa’nın altın çağında Weber diye bir düşünür çıkageliyor ve içinde yaşadığı modern devlet yöneticisinin maaşlı bir görevli hâline geldiğini ve sistemin devamlılığını sağlayan bir aparata dönüştüğünü yüksek sesle duyuruyor. Yıllar yılları kovalıyor. Bir zamanlar dünyaya hükmeden Weber’in de vatandaşı olduğu Avrupa medeniyeti, Çin ve ABD’ye çeşitli dikeylerde yetişmek için ciddi bir mücadele veriyor. Batının batısında Trump ve Milei gibi figürler, bürokrasiye savaş açıyorlar. Bu isimler teknolojiyi kendi güçlerini pekiştirmek ve ajandalarını yaymak için etkin bir biçimde kullanıyorlar. Neo-liberal, hatta yer yer liberteryen söylemlerle devleti küçültmek istediklerini iddia ediyorlar. Bu yazının amacı, söz konusu popüler siyasetçilerin ve ilgili değer yargılarının geçici birer fenomen mi yoksa yeni bir dönemin habercisi mi olduğunu tartışmaktır.

Weber’e göre modern devletin kalbinde bahse konu bürokratik yapıya ek olarak devletin şiddet tekeli ve rasyonel profesyonel yönetici kavramları da öne çıkar. Şiddet tekeli bu yazının bir konusu değil. Dolayısıyla bu kavramsal çerçeveyi yerine asıyorum. Fakat bahse konu liyakattan nasibini almış rasyonel bürokrat sınıfını seçmekte zorlanıyorum. Nihayetinde bu sınıfın aşındığını iddia etmek pekâlâ mümkün. Mesela Arjantin’de “gnocchi” olarak bilinen, varlığı yalnızca maaş çekmekten ibaret olan devlet memurları fink atıyordu. Benzer memur tiplemesine Türkiye'de de rastlanabilir. Hükûmet veya muhalefet fark etmeksizin (farklı hacimlerde de olsa) Türkiye'de gün itibarıyla ahbap-çavuş bürokrasisiyle yönetilmektedir. Enflasyonun haber değeri taşımadığı Arjantin'de Milei’nin en büyük seçim vaatlerinden biri bu verimsiz sınıfı silip süpürmekti. Bunu büyük ölçüde de başardı. Memur sayısında yaşanacak düşüş, devlet kapasitesinde kuvvet kaybına sebebiyet verebilirdi. Arjantin'de konu verimsizlik değildi. Peki, dünyanın hegemon gücü ABD'de yaşanan devleti küçültme çabaları nasıl okunmalı? Arjantin ve ABD'yi kıyasladığımızda iki ülkenin benzer boylamlara düşmesi ve halklarının basketboldan ciddi anlamda haz alması dışında bir benzerlik kurmak zor. Nüfus, kültür ve ekonomi nezdinde spektrumun çok farklı uçlarında yer alıyorlar. Nasıl oluyor da çiçeği burnunda ABD Başkanı Donald Trump ve ekürisi Elon Musk gibi isimler, Arjantin'i bir örnek olarak görebiliyorlar? Çok sayıda uzman ve düşünür bu konuda değerli yazılar kaleme aldılar. Tartışmaya bu denemeyle bir katkı da ben sunmak istedim.

Şahsi fikrim, yapay zekâ dünyasında yaşanan gelişmeler — AGI (Yapay Genel Zekâ) — yalnızca özel sektörde değil, hükûmetlerin de bütçe kararlarını şekillendirmeye başladı. Weber'e göre kayıt tutmak, belgelemek, yazılı kurallar ve prosedürler; memurluk ve bürokrasiye içkindir. İlginçtir, tüm bu kavramlar yapay zekâ ajanlarına da içkindir. Yaratıcılık gerektirmeyen, tekrar eden görevleri yerine getirmek için insana duyulan ihtiyacın sonuna geldik. Özellikle memuriyet nezdinde bu durum, hükûmetler için bir açmazı beraberinde getiriyor. İktidarların kendi destekçilerini devlet kadrolarına yerleştirerek oy devşirmesi bilinen bir uygulama. Ancak bu uygulamaların ekonomik maliyetleri olduğu da bir gerçek. Uzun vadede sistemler, verimsiz bürokratların ağırlığını taşıyamaz hâle geliyor, hantallaşıyor. Günün sonunda, çalışmadan sizin vergilerinizle maaş alan, gerçekten iş üretmek yerine yalnızca siyasî ağlarla varlığını sürdüren çıkar grupları beliriyor. Milei veya Trump olduğunuzu düşünün. Verimsizliğe sebep olan hantal memur sınıflarından kurtulmanın bir yolunu buldunuz ve popüler destek de sizinle. Bir sonraki hamleniz ne olacak? İşte asıl muhabbet burada. Milei, Trump ve Musk gibi isimler bu soruya bir cevap vermeye çalıştıklarını iddia ediyor. Ama onların cevabı, bir çözüme mi işaret ediyor, yoksa yalnızca yaygara mı çıkarıyorlar?

Özel sektör nasıl dönüşüyorsa devlet de bir kurumdur ve tüm kurumlar gibi teknolojik yeniliklerin getirdiği sosyolojik değişimlerden azade değildir. Dönüşüm ve değişim esastır. Er ya da geç bürokratik çoğu sürecin yapay zekâ tarafından devralacağını düşünenlerdenim. Çocuklarımız ve torunlarımızın insan memurlar tanıyacaklarını sanmıyorum. KPSS tarihin bir konusu olacak. Fakat esas mesele bu dönüşümün kimin lehine, kimin aleyhine olacağıdır. Bürokrasiye savaş açanların getirdiği düzen, verimliliği kimin için sunacak? Geniş kitleler için mi? Yoksa bir avuç tekno-oligarkın eline mi oynuyoruz? Dünyanın en zengin insanı Elon Musk sizce ABD vatandaşı vergi mükellefleri için mi bir savaş veriyor? Yoksa az sayıda insanın daha büyük bir gücü ellerinde tuttukları yeni bir çağ başlatmayı mı düşünüyor?

Yapay zekâ bürokrasiyi yıkıyor mu?

Bürokrasinin işlevlerini kısaca ele alalım. Vergi toplamak mı? Bir ajan takımı bu süreci çok daha verimli ve eksiksiz biçimde yürütebilir. Hukuk ve yargı operasyonlarını işletmek mi? Çoğu rutin dava yapay zekâ tarafından çözümlenebilir. İç güvenlik mi? Büyük veri ve yüz tanıma sistemleri kol kola, kolluk kuvvetlerinden daha hızlı ve etkin çalışabilir. Çalışmalı mı? Bu etiğin konusudur ve yazıyı dağıtmamak için buraya bir soru işareti koymakla yetiniyorum. Özetlemek gerekirse, devlet organlarının temel bileşenleri insan bürokratlara bağımlı olmak zorunda değil. İlgili teknolojilerin harcadığı token miktarı (enerji) azaldıkça ve sistemlerin verimliliği arttıkça bu değişimi yıkıcı biçimde deneyimleyeceğiz. Düz vatandaşları takan bir süreç yok ortada. Nvidia, çip gelişiminde Blackwell ekosistemiyle birlikte Moore Kanunu’nun yıkıldığını beyan ediyor. Robotik ve yapay zekâ donanım süreçlerinde 2-3 kat değil, 20-30 katlık gelişimleri tecrübe edeceğimizi söylüyorlar. Bu konu hakkında bir oy hakkımız olduğunu hatırlamıyorum? Tüm bu gelişim süreçlerini anlatırken seçilen örnekler, kimsenin hayır diyemeyeceği kanser tedavisi, eğitim vb. şekerlenmiş konulardan seçiliyor. "Disruption" kavramı kutsallaştırılıyor. Devletin geleneksel işlevleri, teknoloji devlerinin gölgesinde yavaş yavaş silikleşiyor. Güç, artık yasalar ve bürokrasiyle değil, veriyi kontrol eden şirketler aracılığıyla şekilleniyor. Kamu-özel iş birliği adı altında devletin temel hizmetleri şirketlere devredildikçe, devlet formel olarak varlığını sürdürüyor; ancak egemenlik yavaş yavaş bir grup oligarka geçiyor gibi. Pentagon’un altyapısını (JEDI) Microsoft’un inşa etmesi gibi; sağlık, eğitim, güvenlik ve hatta adalet mekanizmaları özel sektörün elinde şekillenmeye başlıyor.

Tabii devlet aygıtı her zaman çeşitli gruplarca kontrol edilmiştir. Her sistem kendi elitini yaratmıştır. Bu senaryoda devlet, güçlü şirketlere bağımlı hâle geliyor ve bir korporatokrasi rejimi iyiden iyiye şekilleniyor. Demokrasi ise bir maske olmanın ötesine geçemiyor. Fakat bu dönüşüm, basitçe “otoriterleşme” ya da “devletin çöküşü” şeklinde yorumlanmamalı. Devlet hâlâ kullanışlı bir aygıt. Tabii klasik anlamda Weberyen bir bürokratik yapının ömrünü dolduracağı görüşündeyim. Weber, rasyonel bürokrasiyi üçüncü aşama olarak adlandırırdı. Şahsen dördüncü aşamanın; büyük veriyle eğitilmiş dil modelleri üzerinden yükselen AGI bürokrasisi olacağını düşünüyorum.

Tekno-oligarşi: Eski oligarşinin yeni versiyonu mu?

Eğer klasik oligarşi, siyasî kararlara etki etme gücünü elinde bulunduran bir avuç ayrıcalıklı zengini tanımlıyorsa, techno-oligarşi, teknolojiyi elinde tutan bir avuç insanın devlet işlevleri üzerinde belirleyici bir etki kurması olarak tanımlanabilir. Bu etki, veri kontrolü, algoritmalar, yapay zekâ ve dijital altyapılar aracılığıyla güçlendirilebilir. Geleneksel devlet aygıtları aşındıkça, boşluğu kim dolduracak? Musk, Bezos ve Zuckerberg gibi isimler, modern devletin yerine geçebilecek dijital altyapıları yönetiyorlar. Sosyal medya, çoğu açıdan geleneksel medyanın yerine geçti veya klasik medyayı da yuttu. Amazon’un bulut sistemleri, şirketlerin IT altyapılarını domine ediyor. Amazon, Google ve Microsoft gibi şirketler, ülkelerin veri güvenliği regülasyonlarını azaltmaları için ciddi bir lobicilik yarışı içindeler. Peki, bu devrim midir, yoksa sadece basitçe kapitalizmin dönüşümü mü? Yiğidi öldürelim ama hakkını verelim. Bence her hâlükârda bürokrasinin insan eliyle yönetilen yapısı, teknolojinin acımasız ilerleyişine karşı direnemezdi. Verimsizliğe savaş açan sağ popülist liderler olmasaydı bile yapay zekâ ve otomasyon dalgası önüne çıkan her şeyi er ya da geç silip süpürecekti. Memur maaşları azalacaktı. Kamu sektörü, cazibesini yitiren bir kariyer yolu olarak gözden düşecekti. Kamuda çalışan insan sayısı azalacak, teknoloji bürokrasinin suretini değiştirecekti. Devletin hantal yapısının yerini AGI'nin alacağı bir gelecek hayal etmek zor değil.

Kaleme aldığım denemenin çok açıdan indirgemeci olduğunu belirtmem gerekir. Bir tartışma zemini yaratabilmek adına böyle bir dile başvurdum. Yazıyı kapatırken şunu da eklemek isterim:

Bizler, insan olarak makinelerin hızına yetişmek için değil; Sartre’ın deyimiyle kendimizi aşmak için var olan özgür canlılar olduğumuzu nesiller boyu kanıtladık. Teknolojinin ötesinde, insanın insana koyduğu sınırları kaldıracak bir sistemin “nasıl”ını tartışacağımız günlerin çok da uzak olmadığına inanıyorum.


11 Mart 2025 tarihinde The New Sight'ta
yayımlandı.

Oops! Something went wrong while submitting the form.